21 Şubat 2019 Perşembe

Oğluma Not

Oğlum... Sana öğretmem gereken o kadar çok şey var ki vaktim, ömrüm yetecek mi bilmiyorum. Her şeyi kendi başına öğrenebileceğini, aslında yaşayarak öğrenmenin en akılda kalıcı yöntem olduğunu da biliyorum. Ama bir şeyleri tecrübe ederek öğrenmek o kadar çok vakit alıyor ki işini biraz kolaylaştırmak, zamanını başka şeylere ya da çok daha fazlasını öğrenmeye harcayabilmen için elimden geldiğince yardımcı olmak istiyorum sadece. Çünkü sen benim en büyük sorumluluğumsun. Büyüyeceksin ve artık benim sorumluluğum olmaktan çıkacaksın. O gün geldiğinde içim rahat olsun istiyorum. Üstüme vazife olanı layıkıyla yerine getirebilmiş olmak istiyorum. Hepsinden öte o gün geldiğinde hazır olduğundan emin olmak istiyorum. O yüzden böyle notlar yazıp duruyorum. Daha da yazacağım. Yazdığımdan çoğunu konuşacağım. Hatta konuşmadan davranışlarımla göstermeye çalışacağım.

Her insanın çukurları vardır. Yeri gelecek kendi çukurlarında yeri gelecek hikayenin diğer kahramanlarının çukurlarında tökezleyeceksin. Belki düşeceksin. Kendi çukurlarına bak, kendi çukurlarını doldurmak için çabala. Diğerlerinin çukurlarını doldurmaya kalkarsan dolmaz, inadına derinleşir. Kendileri doldursun diye cesaretlendir, yeter.

İyi günlerin olacak. Kötü günlerin de olacak. Zaman akarken, günler geçerken olayları da süpürür. Bütün duygular geçer. İyisi de, kötüsü de. Bütün düşünceler sahtedir. Düşüncelerine sarılma. Onlar sadece gerçeği görmeni engeller. Duygularına sarılma. Gelip geçmelerini izle. Yeri geldiğinde keyifle, yeri geldiğinde buruk, kırık. Asla aklından çıkarma: Geçecek. Hep geçer çünkü.

Hayatın akışkan, değişken olmasına izin ver. Çünkü zaten öyledir. Direnme, hayatındaki şeyleri, içinde olduğun durumları sabit tutmaya çalışma. Bırak aksınlar, akarken hayatını da seni de değiştirsinler. Büyümek böyle bir şey çünkü. Değişmek istemezsen büyüyemezsin. Yaşamak böyle bir şey çünkü. Her geleni sabit tutmaya çalışırsan boğulursun, yorulursun. Hoyratça bir akışkanlıktan bahsetmiyorum. Fırtına olma, sel olma. Sakin bir günde dalgaların kıyıya hafif hafif vurduğu deniz ol. Yavaşça ak.

İç sesini dinle. Ona de ki: Sen ben değilsin. Her duyduğunda onun başka biri olduğunu hatırla ve ona kendi cevabını ver. Sakin bir iç sesin varsa sorun yok ya da hiç yoksa. Ama benimki gibi hiç susmadan konuşuyorsa gerçek seni bastırır. Sen kimsin bilemezsin. Gerçekte ne istediğini bulamazsın. Olaylara gerçek bakış açın olmaz, sahtedir o ve asla senin değildir. Senindir sanırsın, çıldırmamak için kabul edersin ama hiçbir zaman gerçeği göremezsin. İç sesini susturman mümkün olmayabilir, bu herkesin başarabileceği bir şey değil sanırım. Ama onu dinlememeyi herkes başarabilir. Ya da dinleyip ‘Yanlış düşünüyor olabilirsin’ demeyi. Biraz çaba gerekir bunun için, bolca egzersiz gerekir. Kesinlikle kolay değildir ama bu çabaya değer. Sonuçta kurtaracağın şey iç huzurundur. Hayatta çok değerli çok az şey var ve onlardan birinin bu olduğuna emin olabilirsin. Hem iç sesini dinlemediğinde kazanacağın tek şey bu olmayacak. O ses bazen ‘Yapma’ der. ‘Ama ben yapmak istiyorum’ diyemezsen, onun sana sunduğu bahaneleri kabul edersen: Yapamazsın. Yaşayamazsın. Hep eksik kalırsın. Bazen de ‘Hadi yap’ der. ‘Bu çok aşırı saçmalama’ diyemezsen, onun gerekçelerini içselleştirirsen: Yaparsın. Kırarsın. Dökersin. Kırılır, dökülürsün. Hem de gerçekten istemediğin halde. O ses ‘Sen’ değilsin. İç sesini iyi dinle, bak göreceksin. O ses senin sesin değil.

..Annen..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder