27 Kasım 2015 Cuma

All Izz Well

Güneşli bir gündü. Yemyeşil ağaçlardan kuşların cıvıltısı yükseliyordu. Masmavi gökyüzünde birkaç pofuduk beyaz buluttan başka bir şey yoktu. Rengarenk çiçeklerin muhteşem kokuları etrafı sarmıştı. Ve işte her şey böyle başlamıştı.

Ahhh! Böyle olamaz. Şubat ayıydı ve muhtemelen gökyüzü griydi. Bir haftadır hastanede yatıyor olduğumdan günün nasıl olduğu hakkında hiçbir fikrim yok aslında. Pencereden dışarısını anımsıyorum sadece, güneşli ama soğuk bir gün de olabilir. Emin değilim. Ne farkederki? Benim için muhteşem bir gündü. Sonsuza kadar en çok seveceğim insanı doğurdum o gün.

Ve o gün hayatım değişti. Kalıcı bir değişim, benim mayamla yoğrulmuş bir bebek... Yaşayabileceğim en güzel değişim ve yapabileceğim en mükemmel iş...

Ama bu yazıda geçici değişimimi yazacağım. Hayatımı altüst eden, nalet bir şeyi. Aslında bu değişimin başlama süreci hamileliğime gidiyor. Her annenin yaşadığı hormonal değişimler ve düzen değişikliği dışında hayatımı etkileyen çok ciddi değişimler de vardı aile, sağlık gibi ağır konular içeren.

Olsun. Olabilir. Ne diyordu o filmde? All izz Well.

Uyku şu dünyadaki en güzel şeylerden, en büyük lükslerden biriydi benim için. Uyku için çok şeyden vazgeçtiğim olmuştur. Uykusuzluğa hayatta dayanamazdım. Aylarca uğraştığım proje dersini uyku için bırakmaya karar verdiğim, tavuk lakabıyla burun buruna geldiğim, siz konuşun ben dinlerim deyip pijama partisi muhabbetlerini kaçırdığım, kütüphaneye uyumak için gittiğim çok olmuştur. Uykudan vazgeçmeyi hiç düşünmemiştim. Ama hayat (eşittir minik bir bebek) bazen feleğini şaşırtıyor insanın. Uykusuzluğa dayanabilir hale geldim. Ve şimdi daha az uykuya dayanabilmenin yollarını arıyorum. Belki de en kötü alışkanlığımı bırakmaya karar verdim. Yo yo! Zorunluluktan değil. Doruk artık neredeyse iki yaşında ve genelde düzenli uyuyor. Sanırım bu zor süreç bana zamanın değerini öğretti.


Çok ama çok düzenli bir insandım. Şimdi bunun düşüncesine bile kahkahalarla gülesim geliyor. İlk zamanlarda yorgunluktan aksayan işler çok canımı sıkıyordu. Ortalık dağınık olunca ben de huysuz, sinirli, çekilmez oluyordum. Tamamen doğru orantılı. Ne kadar dağınık bir ev o kadar huysuz bir Esin. Sonra kendimi törpülemem gerektiğini farkettim. Farkedene kadar çok geç kalmış, iyice yıpranmış olsam da başardım. Şimdi evin hatta ofis masamın fotoğrafını çekip göndersem annem ağlayabilir (temizlik hastasıdır kendisi). Ama ben çok rahatım. Daha öncelikli olması gereken şeyler var hayatta. Ve insan eğer isterse ne kadar takıntılı olursa olsun kendini törpüleyebiliyormuş.

İşi bıraktım ve iki seneye yakın evdeydim. Aslında niyetim bu değildi ama daha önce yazdığım sağlık problemleri nedeniyle evde kaldım. Evde olmaya alışık değilsen zihnini oyalamak bir süre sonra çok zorlaşıyor. Alışık olmadığın bir hayatın karesini al ve başından aşağı boşalt durumu. Bir bebek (aslında bir anne demek daha doğru olur belki de) ve çalışmamak. Hangisine birden alışacaksın. Ama ben şanslı olanlardandım. Doruk'a doğar doğmaz alıştım. Hayatımın bir parçası olarak kabul etmekte hiç ama hiç zorlanmadım. Zor olan evde olmaktı. Ve ona son güne kadar alışamadım. Bir işin, bir ekibin parçası olmadan yaşamak bana göre değilmiş. Bünyemin alışmayı kabul etmediği bu durum beni ruhsal açıdan inanılmaz yordu. Ama geç olsa da işe döndüm ve her şey yoluna girdi işte.

Birey olarak ben olmaktan vazgeçtim bir süre! En büyük hatam buydu belki de. Tamam kendime eskisi kadar vakit ayıramayacağım, ilgilendiğim bir çok şeyden uzak kalacağım belliydi. Ama ben bunu birçok anne gibi biraz yanlış anladım, farklı yorumladım. Kendimden tamamen vazgeçtim ve Doruk her konuda önceliğim oldu. İnsan kendini fazlasıyla ihmal edince başka kimseye iyi gelmiyor ama. Kendine yetemeyen kişi, ihtiyaçları herkesten fazla olan bir bebeğe yetebilir mi? Başlarda belki ama bebek büyüdükçe ve duygusal ihtiyaçları fiziksel ihtiyaçlarını aşınca yetemez. Yetemiyor. Bunu anladıktan sonra, yine kendime haksızlık yaparak, Doruk'a yetebilmek için kendimle ilgilenmeye başladım. Ama o zamana kadar kendime yaptığım haksızlığın haddi hesabı yok.

Eş durumuna bu yazıda çok girmek istemiyorum. Onu yazsam roman olur. Belki sonra kısaca yazarım. Belki. Ama en önemli konulardan biri de bu. Bazı babalar beklenmeyecek derecede anlayışlı çıkabilir, bazıları da tam bir hayal kırıklığı. Ben de olmayacak zamanlarda olmayacak şeyler yaşadım. Ama ilişkiler eninde sonunda düzeliyor. Ya da düzelmiyor. Neyse ne :) Mutluluğumuzun ya da mutsuzluğumuzun ne kadar uzun süreceği sadece ve sadece bize bağlı. Yani bana, sana. Kesinlikle eşine değil.

Hey sen! Yeni anne...

Değişen hormonlar, değişen hayat düzeni, yorgunluk, belki denk gelmiş başka sebepler ve sonucu depresyon. Her anne ama her anne bunları hafif ya da yoğun bir şekilde yaşıyor. Yaşarken farkında olmayan ve kabul etmeyenler de var. Bu çok daha zor. Kabul et. Daha kolay çözülecek o zaman, daha kısa zamanda. Ve mümkün olduğu kadar erken kabul et.

  • Her fırsatta uyu. Kendin için yapamıyorsan sütün olsun diye uyu. Ama uyu. Yanında bebekle ilgilenecek biri varsa bırak ilgilensin. Benim annem vardı ama bırakamadım ve o kadar pişmanımki. Arkadaşların bebeği görmeye gelmek isterse gelmeyin diyebil mesela. Uykum var de. Sonra gelsinler. İnan bana seni anlayacaklardır. Hani oldu da geldiler. Çay kahve yapmakla hele hele pasta börekle sakın uğraşma. Bebek şekeri, hatta o da yoksa bebeğin kendisi yeter onlara.
  • Eskisi kadar çok iş yapamayacağını kabul et. Bırak ev dağınık kalsın. Eninde sonunda alışacaksın zaten. Ne kadar erken alışırsan o kadar rahat edersin. Toplasan da dağılıyor. Kısır döngü. Boşver. En azından dene.
  • Seni rahatsız eden, huzursuz eden bir durum varsa (bu emzirmek ya da direk bebeğin kendisi bile olabilir) bunu paylaşmaktan çekinme. Konuşabileceğin arkadaşlarına anlat. Çok yoğunsa bir uzmana danış. Yoksa her şey daha kötü olacak.
  • Hayat değişti, evet. Eskiyi özlemek yerine yeni bir düzen kurmaya çalış. Mesela bebekli arkadaşlar edin. Ya da spora başla, bebeğinle birlikte yürüyüşe çık. Bu onu da rahatlatacak.
  • Mümkün olduğunca erken dön işe. Evet hiç kimse bir bebeğe annesi gibi bakamaz. Ama şunu da bil hiç kimse bir bebeğe mutsuz annesinden daha fazla zarar veremez.
  • İşe dönemiyorsan evde oyalanacak bir şeyler bul mutlaka. Ben yazmaya başlamıştım mesela ve bu bana çok iyi geldi.
  • Kendinden vazgeçme. Eskisi kadar bakımlı olamazsın, bireysel etkinlikler yapamazsın belki ama küçük boşlukları iyi değerlendir. Fotoğraf makineni alıp kendini sokaklara atamazsın, bir süre daha tiyatroya, sinemaya, konsere gidemezsin (bakacak kimse yoksa veya hala emiyorsa), uzun sürecek etkinliklere katılamazsın. Ama o uyur uyumaz çok da acil olmayan bir işi halletmek yerine kahveni yaparsan sıcak sıcak içme ihtimalin var. Hatta yanında kitap bile okuyabilirsin. Bu küçük mola sana çok ama çok iyi gelecek.
  • İlişki durumun sarpa sardıysa düzeleceğine inan ve zamana bırak. Hayalkırıklığı yaşıyorsan hormonların nedeniyle biraz abartıyor olabileceğini bil ve kesin kararlar vermek için, yıkıcı olabilecek eylemlere geçmeden önce hormonlarının normale dönmesini bekle. Depresyonda olmadığına ya da depresyondan kurtulduğuna emin ol.
  • Bir de o sosyal medyadaki mükemmel annelere, mükemmel ailelere bakma. Belki bir iki tanesi gerçektir. Ama hepimiz güzel anılarımızı paylaşmayı, hayatımızı pembe göstermeyi severiz. Bu gerçekte öyle olduğu anlamına gelmiyor.
Bana gelince... Her şeyin normalleşme süreci yukarıda yazdığım çoğu şeyin farkına vardığım zaman başladı. Geç olmuştu. Ama hiçbir zaman geç değildir. Doruk neredeyse iki yaşına geldi benim sürecim tamamlanmadı hala ama işe başladıktan sonra hız kazandığını söylemeliyim. Eninde sonunda her şey düzelecek biliyorum. Siz de bilin istedim. All izz Well.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder