22 Ocak 2016 Cuma

Bir Annenin Hipospadias'la İmtihanı

Dün gece heyecandan uyuyamadım. Kalktım ve bu yazıyı yazdım. Son kontrolde doktorumuz 'hiçbir sorun yok, bir sonraki kontrolde artık gelmeyin diyebiliriz' demişti. Ve ben o kadar zamandan sonra ilk defa bitti umuduyla gittim bir kontrole. Umuttan fazlasıydı aslında. Öylesine inanmışımki uyuyamayınca, dönüp durmaktan da sıkılınca kalktım ve 'bitti artık' diyeceğini hayal ederek yazdım, ağladım, yazdım. Erken davranmışım meğer. 

"Yine bir daralma var, bir kez daha kontrole gelin, belki bir kapalı ameliyat daha yapabiliriz."

Hayal kırıklığı yeniden. Ama olsun. Şükrediyorum yine de. Çünkü çok çok iyi olmasak da, iyiyiz ve çok çok iyi de olacağız. Biliyorum.






Bu yazıyı yazmayı iple çekiyordum. Çünkü yazmak için süreci tamamlamayı bekledim. Her gidişimizde doktorun 'Tamam, artık gelmeyin. Sizle işimiz bitti.' demesini bekledim. Kaç defa demedi ve yine hayal kırıklığı ile ayrıldık yanından saymadım, çünkü sayamayacağım kadar çok defa oldu. Şimdi daha yazının başında gözlerim dolu, akmasın diye uğraşıyorum ama damlalar ardı ardına geliyor inatla. Neden mi ağlıyorum? Mutluluktan ağlıyorumdur belki. Yaşadığımız süreçte güçlü olmaya çalışmaktan yorgun düşmüşümdür, o zaman ağlamadıklarımı ağlıyorumdur ya da. Gerçekten bilmiyorum.

En başından başlayayım. Hamileyken her kontrolün kabusa dönüştüğünden bahsetmiştim daha önce. Bir tanesinde doktorum hipospadiası gördü. Başka şeylerden endişelendi ve beni daha önce üç boyutlu ultrason için gittiğim hocasına yönlendirdi. Herhangi başka bir sorun olmadığını kısa sürede öğrendim, çünkü aslında gereksiz yere yaptırdığım testler vardı ve sonuçları burda işimize yaradı. Hipospadias gibi gözüküyordu. Çapa'da üroloji kuruluna girdim. Doktorumuzla da orada tanıştık. Prof. Dr. Orhan Ziylan. Doğuma kadar iyileşebilir ama iyileşmezse de tedavisi olan bir hastalık. Endişelenmeyin, üzülmeyin dedi. Onun pozitifliği beni çok rahatlattı. Ve ben doğuma kadar iyileşeceğine inandım.

İyileşmedi.

Neden olur bu hipospadias? Genetik olabilir veya düşük tehdidinde kullanılan progesteron hormonu nedeniyle olabilir. Bizde progesteron hormonu nedeniyle oldu. Düşüğü kullandığım hormonlar mı engelledi bilmiyorum, çünkü aslında düşüğe bir etkisi olmadığını da söylemişti ilk doktorum. Yine de vermişti. Böyle bir hastalığa sebep olabileceğini bilmediğim için sorgulamamıştım. Çılgın kanamalarım vardı ve o zamanlar tek derdim buydu. Kullanmasaydım daha kötüsü olur muydu bilmiyorum.

Doruk doğdu. Henüz doğum masasındayken bir ses -hipospadias- diye duyurdu. İyileşmemişti ama sadece bir anlık hayal kırıklığı oldu. Çünkü iyileşeceğine ne kadar inansam da buna hazırlıklıydım ve doğumun büyüsünü bozmasına izin vermeyecektim. Bu konuyu düşünmeyi sonraya bıraktım.

Bir ay sonra Orhan Ziylan'a gittik. Tabiki emin olmak için başka doktorlar da araştırdık, bilene sorduk ve doğru kararı verdiğimize emin olup öyle gittik. "İleri derece hipospadias. En az iki aşamalı ameliyat."

İlk ameliyat en erken altı aylıkken yapılabiliyor. Bizim öncesinde bir krem kullanmamız gerekti ki kremi birçok ülkede araştırmamıza rağmen çok zor bulduk. Bu nedenle Doruk ilk ameliyatını olduğunda on aylıktı. İlk ameliyatta hissettiklerimi ve ameliyat sonrasını yazmıştım zaten. Ameliyatlardan uzun uzun bahsedip o günlere dönmek istemiyorum. Her saniyesini hissettim çünkü ve zamanı böyle yaşamak tanımlayabileceğim en zor şey bu hayatta. Dört saatlik iki ağır ameliyat da güzel geçti. İyileşme süreçleri ve bakımı çok zordu. Panikler, krizler... Doruk'un canı acıdıkça benim içim acıdı. Yetmedi mi bitmedi mi diye soran bir bakışı vardı, şimdi en büyük duam bir daha asla öyle baktıracak şeyler yaşamasın oğlum.

İkinci ameliyattan sonra hastaların %25'inde yaşanan bir durumla karşılaştık ve üçüncü ameliyatı olmak zorunda kaldık. 45 dakikalık bir kapalı ameliyat. İkinci ameliyattan sonra başta iki hafta ara ile başlayan ve bir buçuk ayla bitirdiğimiz kontrol sürecine girmiştik ki bu kontrol süreci ameliyatlar kadar zordu belki de. Her seferinde ağlama ve korku krizleri... Doktor aslında acımıyor dese bile hem kanayıp hem acımadığına asla inanmadığım, Doruk'u psikolojik olarak çok yıpratan oldukça uzun bir dönem. Her gidişimizde 'bir ameliyat daha olması gerekiyor' cümlesini duyma korkusu ve karşılıksız kalan 'artık gelmenize gerek yok' umudu. Ve sonunda, bitti işte.

Normalde o mutluluktan ağlayan, duygusal düzeneği ters bağlanmış insanlardan biri değilimdir. Ama Doruk ikinci ameliyattan sonra bir gün altını değiştirirken üstüme işedi. Ve ben sanırım hayatımda ilk defa mutluluktan ağladım.  

İnsan sürecin içindeyken 'Neden biz?' demeden edemiyor. O sadece bir bebek.. Ve bir bebek bunları neden yaşıyor? En zor günlerde isyan ettim deli gibi.

Evet, zor günlerdi. Ama ya daha zoru olsaydı? Tedavisi olan bir hastalıktı, atlattık işte. Paramız yetti, konusunda parmakla sayılabilecek en iyi doktorlardan birine gidebildik ve şanslıyız üç ameliyatla atlattık. Çok daha fazla ameliyatla iyileşemeyenleri duydum, okudum. O yüzden isyan ettikten bir an sonra bile şükrettim. Hala şükrediyorum.

Tedavisi olmayan hastalıklar, engeller var hayatta. Tedavisi gücümüzü aşacak, maddi olarak yetemeyeceğimiz hastalıklar. Etrafınıza bakınca sizden iyi olanları görmeyin sadece, etrafınızdaki iyiliklere güzelliklere odaklanın daha çok. Bebeğiniz uyumuyor mu yemiyor mu? Hepsi geçiyor, sağlıklıysa şükredin. Bir kaşık yemek yesin diye saatlerce masanın başında oturmaktan sadece popom değil beynim bile uyuşmuşken şükrettim ben. Uykusuzluktan ölürken şükredin siz de. Tedavi masraflarını karşılayamadığı için uyuyamayan babaları düşünün, şükredin. Çocuğu engeller (hatta daha çok engellemeler) yüzünden dışlanan, bir başkasına muhtaç yaşayan anneleri düşünün, şükredin.

Hayattan çok da gerekli olmayan şeyler bekliyoruz sürekli. Gereksiz detaylara takılıp üzülüyoruz. Kendi kendimizi yoruyoruz. Ruhumuzu boğuyoruz bunlarla. Yo yanlış anlamayın. Hayattan çok şey beklemeyin demiyorum. Beklediğinizden fazlasını bekleyin, istediğinizden fazlasını isteyin. İstemeden olmuyor çünkü. Ama olmayana kafa yorup üzülmeyin. Olana şükredin.

Hayatımda her şey yolunda mı, hayır. Her şey dört dörtlük mü, hayır. İsteklerim, beklentilerim, hayallerim, korkularım var. Ama oğlum yanımda, sağlıklı, bir süredir girdiği nalet olasıca sendromunu saymazsak mutlu, canıma okuyan bitmez tükenmez bir enerjisi var, komik... Hala ameliyatlardan sonra o bin kere gittiğimiz kontrollerle ilgili kabuslar görüyor zaman zaman, ama aşıyoruz bunu da. Aşacağız, biliyorum. Ben sağlıklıyım. Ve şükrediyorum. Şükrediyorum.