29 Mayıs 2017 Pazartesi

Haftalık Kitap Köşemiz


Bir süredir haftalık okuyacağı kitapları Doruk kendi seçiyor. Ama kitaplığından değil. Kitapların hepsini görse hepsini okumak ister muhtemelen. Bu nedenle kitaplığının yerini bilmiyor. Mesela bu kitapları içinde astronot olan kitap okuyalım diyerek seçti. İçinde astonot olan kitabımız yoktu. Bu yüzden en yakın seçeneği ve serinin diğer kitaplarını çıkardım. 

"Aaa eveeeet. Bunu istemiştim." tepkisini vermesi için istediğinin olması gerekmiyor. Uzun süredir görmediği kitapları görmek yeterli oluyor.

Bu üç kitap en sevdiğim çocuk kitapları arasında. Çünkü sıkı bir fantastik edebiyat okuruyum. Bunlar da fantastik edebiyata giriş kitapları gibi :)

Aslında çoğu çocuk kitabı fantastiktir. Çocukların, hayal güçlerinin gelişmesi için gerçek üstü olaylar duymaları, gerçek üstü resimler görmeleri gerekir. Bu üç kitapta bu özellikler fazlasıyla mevcut. Bahçeye ekilen tohumlardan dinozorlar ve şeker ağaçları yetişir. Okula giderken birden araba havalanır ve Baybars kendini tuhaf bir gezegende, uzay okulunda buluverir. Kütüphanede bir şövalyeyle karşılaşır ve birlikte ejderha avına çıkarlar.

Macera seven çocuklar için bol aksiyonlu kitaplar diye tavsiye edebilirim. Dinozor, ejderha ve uzaylı seven çocuklar için özellikle de.

Bol kitaplı, bol okumalı haftalar dilerim..

D-Man Bayburt'ta

"Ben diye başlayan cümleleri sevmem ama.. Ben kindar bir insan değilim. 10-9-8.. 7 demeden kötü anıları silerim zihnimden. Unutmadığım kötü anı, affetmediğim insan sayısı çok azdır. Ama bugün anladım ki o çok az bile çokmuş, hayat çok azmış çünkü. Hiçbir zaman affedemeyeceğini düşündüğü insanı affetmek için geç kalabilirmiş insan meğer. Kırıldığım, kızdığım için sildiğim, karşılaşırsam söyleyeceklerimden korktuğum için kaçtığım birini gördüm bugün. O beni görmedi ama. Affettim hem de bir anda oluverdi, kırıldı kırgınlığım. Umarım kaçtığım için o da beni affetmiştir. Hayat çok az çünkü."

Doruk bugün ilk defa annesinin köyüne gitti. Trabzon'a dedelerini ziyarete gittiğimizde hiç aklımızda yokken köyde bulduk kendimizi.  Köyde bulduklarım bir bana dokundu, bir de Doruk'a dokunacak. Çünkü biraz büyüdüğünde hayatın ne kadar az olduğunu anlatacağım ona.


Bayburt'a gelince.. Çocukken babamla o dağ senin bu dağ benim gezerdik. Doruk'un da bu güzellikleri görmesini, yaşamasını istiyorum. Her fırsatta kendimizi babamın eline bırakıyoruz ve bir bakıyoruz dağlar dağlar..

Tatil, gezi plansız olmalı bana göre. Her zaman olmuyor ama olunca en güzeli o oluyor. Neden mi? 

Tekir kedi hiç aklında yokken dere kenarında gönlünce koşturup oynuyor. Dedenin tutacağı balıkları bekliyor. Üstüne dere suyunda mısır pişiriyor. Afiyetle yiyor.

Boşverin öğretmen evini arıcı bir arkadaşım var ona gidelim diyen dedenin sesiyle hayaller öğretmen eviyken gerçekler dağ evi oluveriyor. Hayat tam tersi değil midir çoğunlukla? Bu sefer öyle olmuyor ama.

Akşam tazecik sütümüzü içip gidiyoruz uyumaya. Ağzımızda artık o çok zor bulunan gerçek süt tadı ve etrafımızda ahşap kokusuyla dalıyoruz uykuya. Öyle bir sessizlik ki, içeriden gelen dedelerin derin konulardaki tartışma sesleri olmasa dünyanın dönüşünü duyacağız.

Çok dinç uyanıyoruz uykumuzdan, sanki yorgunluktan bayılanlar biz değilmişiz gibi. Ev sahibi amcanın bal gibi balıyla kahvaltı yapıyoruz. Yeni sağılan bal yemenin keyfine varıyoruz.


Sonra macera başlıyor. Anne oğul sabah yürüyüşüne çıkıyoruz. Biraz uzaklaşıyoruz. Üç yavru kangal bizden yemek istiyor. Tabi bunu daha sonra öğreniyoruz. Çünkü kangalın yavrusu da neredeyse benim boyum kadar. Bize saldırdıklarını düşünüyorum. Doruk benim korkumdan etkilenmesin diye şimdiye kadar çok iyi korkmuyormuş numarası yaptım ama şimdi üç kangalla burun burunayken ne mümkün. Bağırdım duyan olmadı, Doruk'a babaya doğru koş dedim beni bırakmadı. Kangallar üstümüze doğru yürürken mantıklı düşünebildiğime hala hayret ediyorum ama Doruk'un elinde kurabiye vardı, onu kaptığım gibi uzağa fırlattım. Kangallar ona bakarken fırsattan istifade Doruk kucağımda koşmaya başladım. Kangallardan yeterince uzaklaşınca durduk. Doruk da çok korkmuştu. Korkusu kalıcı olmasın diye korkmadığı ve sakin olduğu için teşekkür ettim. Köpeklerden korktuğumu ama onun cesaretinden güç aldığımı söyledim. Benim yanımda kalıp beni korumaya çalıştığı için nasıl mutlu olduğumu anlattım. Eve dönünceye kadar korkusunu unutmuştu. Ev sahibimiz de köpeklerin yavru olduğunu anlatıp Doruk'a eğlenceli videolarını izletince olaydan aklında kalan anne korktu ama ben korkmadım ve anneye cesaret verdim oldu :)

Böylece ayrılmadan önce tecrübeyle benim için çok değerli olan bir bilgi edinmiş oldum. Çocuklar unutmaya meyillidir ve konuşarak, olayın şeklini eğerek bükerek kötü olayları unutabilirler. Hatta hatırladıkları, aslında öyle olmasa da, güzel şeyler olabilir.


Eh Bayburt'a gidip klasik yayla turu kapanışımızı yapmadan olmazdı tabi. Yol kenarında dedeyle tak tak :)


(13-20 Eylül 2016)

22 Mayıs 2017 Pazartesi

Özür..

Canım oğlum,

Seni okula göndermek zorunda olduğum için özür dilerim. Hem de bu kadar küçük bir yaşta. Sabah birlikte kahvaltı yapamadığımız için özür dilerim. Bundan nefret ediyorum, senin de nefret ettiğini biliyorum. Şimdi, en azından oyun oynadığını bilmenin rahatlığı içindeyim. Yarın bir gün örgün eğitimin içine girdiğinde, yani seni ellerimle hiç inanmadığım bir sistemin içine ittiğimde kendimden nefret edeceğimi biliyorum. Oyun oynaman, doğayla iç içe olman, meraklarının, karakterinin peşinden koşman gereken zamanı (çocukluğunun yarısından çoğu, bütün ergenliğin ve ilk gençliğin) kapalı bir sınıfta, aptal bir masanın başında geçirmeni asla ama asla istemediğimi bilmelisin. Okuyorum, araştırıyorum, düşünüyorum. Seni ve vicdanımı nasıl kurtarabilirim. Bir çözüm yolu bulamazsam diye şimdiden özür diliyorum senden. Senden çalmak zorunda kaldığım her saniye için beni affetmelisin. Böyle olmasını istemediğimi, beni aştığını bilmelisin.

Benim tutukluğumda hapsolmanı istemiyorum Doruk. Sen zincirlerini kırmalısın. Benim kadar geç kalmanı istemiyorum oğlum. En doğru zaman dündü, ikinci doğru şimdi. Hadi.. Lütfen hadi git ve istediğin hayatı yaşa.


..Annen..

2 Mayıs 2017 Salı

Bir Mektup Daha.. Seçimlerim Hakkında

Doruk'a..


Senin için seçimler yapmak zorunda olmak çok korkutuyor beni. Sen olsan neyi seçerdin diye düşünüyorum ama çok da bir işe yaramıyor. Küçük adamın yetişkin halini tanımıyorum henüz. Ve ister istemez kendi tercihlerime kayıyorum. Ya da bazen daha da kötüsü elimde olmayan koşullarımız yüzünden kendi tercihimi bile seçemiyorum. Bunun farkında olmak inanılmaz şekilde rahatsızlık veriyor. Bir gün 'Böyle olmasını istemezdim.' demenden korkuyorum.

En doğrusunu seçmeye çalışıyorum. Ama en doğrusu nedir? Kime, neye göre en doğrusudur emin olamıyorum. Sadece birkaç yıl öncesinin kesin doğrularıyla bugünün doğruları arasında dağlar kadar fark varken yıllar sonra neyin doğru olacağını kestiremeyeceğimi çok iyi biliyorum. Buna bir de tek bir doğru olmadığını, kişiden kişiye değiştiğini eklersek nasıl bir çıkmazda hissettiğimi anlayacaksın. Yıllar sonra nasıl bir adam olacağını bilmediğim gibi sahip olduğun, sahip olduğumuz koşulları da bilmiyorum. O koşullarda neye ihtiyacın olacağını tahmin edemiyorum.

İşte.. Seçimlerimin senin için doğru olmadığını düşündüğünde bunları dikkate almanı istiyorum. Benim için hiç de kolay olmadığını bilmeni istiyorum.

Ve unutmanı istemediğim en önemli şey: Kendi seçimlerinin peşinden gitmek için asla geç değildir. Geçmişi, benim seçimlerimi değiştiremezsin belki ama bugün senin borun ötüyor. Seçimlerini özgürce yapabilirsin. Arkalarından gitmek için cesur ol, yeter.


..Annen..