27 Mart 2015 Cuma

Kereviz Çorbası


Doruk'la bayılarak yediğimiz bir çorbanın tarifini paylaşmak istiyorum. Nehir'in anneannesinden aldım tarifini. Aslında bizzat ondan dinlemenizi isterdim ama benimle idare etmek zorundasınız. İçinde süt olduğu için bir yaştan sonra verilmesi uygun. Ama bu çorba kesinlikle bir bebek çorbası değil. Kime yaptıysam beğendi ve tarifini istedi.

Kerevizin ne kadar faydalı olduğundan bahsetmeye gerek yok sanırım. Ama çok bilinmeyen bir özelliği daha var kerevizin. Anne sütünü arttırıyor.

Malzemeler:
1 orta boy kereviz
1 orta boy havuç
1 orta boy patates
1 kaşık tereyağı
1 kaşık un
1 bardak süt
Yarım çay kaşığı köri
Tuz

Yapılışı:
Kereviz için orta boy nedir derseniz aslında kereviz, havuç ve patates aynı miktarda olacak. Ben bir iki kez yaptıktan sonra kendi ölçümü  buldum. İki küçük yada bir orta boy kereviz kullanıyorum. Kerevizi, havucu, patatesi küp küp kesip üzerini geçecek kadar suda haşlayın. Suyunu çok koymayın, çünkü çorba sulu olunca güzel olmuyor, biraz kıvamlı olması gerekiyor. Sebzeler yumuşayınca blenderdan geçirin. Tuz ekleyin. Ayrı bir yerde tereyağ ile unu kavurun, köriyi ekleyin. Soğuk sütü üzerine döküp muhallebi kıvamına gelinceye kadar karıştırın. Birkaç dakika kaynadıktan sonra alın ve çorbanızın üzerine ekleyin. Güzelce karıştırın. Afiyet olsun.

Bu tarifi brokoli ve kabakla da yapıyorum. O da lezzetli bir brokoli çorbası oluyor.

17 Mart 2015 Salı

Duyusal Oyunlar 1 Yaş

Duyusal oyunlar kavramı Doruk doğduğunda girdi hayatıma. Daha önce hiç duymamıştım. İhtiyaç duymayınca bilmiyor insan. Doruk doğduktan sonra gelişimine nasıl yardımcı olurum, hem eğlenip hem nasıl öğrenir diye araştırmaya başladım ve duyusal oyunlarla karşılaştım. Doruk'u tamamen Montessori methoduyla yetiştirmesem de çoğu zaman başvurduğum bir yöntem. Ve duyusal oyunlar da bu methodun bir etkinliği. Bebeğin ya da çocuğun duyu organlarını geliştirmeyi amaçlıyor. 

Duyulara hitap eden bebek oyuncakları doğar doğmaz girdi hayatımıza. Farklı dokularda kumaşları dokunma duyusuna, ses çıkaran parçaları duyma duyusuna yönelikti. Daha sonra aynı amaca yönelik kitaplarla tanıştık. Bu kitaplardan D-Man Kitaplık bölümünde bahsediyorum zaman zaman.

Burada bahsetmek istediğim evde yaptığım duyusal oyunlar. İlk denediğim  şey, duyusal keselerdi. Aslında bu keseler tamamen ihtiyaçtan doğdular. Doruk 6,5 aylıkken başladık ek gıdaya. Ve o gün bu gündür her öğünümüzde bir şeyle oyalanması gerekiyor. Bu iş beni çok yorsa da Doruk'un gelişimi için çok faydalı oluyor. Sürekli yeni bir şeyler bulmam gerekiyor, çünkü her bebek gibi bir süre sonra oynadığı şeyden sıkılıyor. Neyle oyalasam acaba diye düşündüğüm anlardan birinde, bir kutunun içinde varlığını çoktan unuttuğum kına keseleriyle karşılaştım ve dokunma keseleri yapmalıyım diye düşündüm. Bunu yapmak beş dakikamı almadı aslında. On tane kese ve içlerine koyulacak on farklı malzeme. Ceviz, fındık, nohut, fasulye, zencefil, mercimek, küçük boncuklar, büyük boncuklar, pirinç ve bozuk para. Benim aklıma bunlar geldiği ve evde olduğu için bunları seçtim. Ama tabiki çeşitlendirilebilir. Doruk bunlarla sadece iki öğün oyalandı. Ama bu keselere dokunan minik parmakları on farklı dokuyu hissetti. Bu da bana yetti.

Bir süre farklı kumaşlar topladım ertaftan. Aslında niyetim bunları bir kutuya yapıştırmaktı. Kutuyu doldur boşalt oyunu oynarken farklı kumaşlara da dokunmuş olur diye düşünmüştüm. Kumaşlarım tamamdı, kutu da öyle. Ama daha yapıştırıken vazgeçtim bundan. Çünkü benim canavar ben yapıştırdıkça kopardı, yapıştırdıkça kopardı. Belki o görmeden yapsaydım koparmaya çalışmak aklına gelmezdi ama düşünemedim işte. Sonra sinir geldi tabi, kutuyu attım. Ama kumaşlardan vazgeçmedim. Yine yemek yedirmeye çalışırken üçer beşer eline tutuşturdum. O kumaşları çekiştirip buruştururken ben de ağzını doldurdum. Bir iki öğün de böyle geçti. Bütün kumaşlarla yeterince içli dışlı olmuştu. Farklı dokuları keşfetmişti.

Koklama duyusuna yönelik de çalışmalarım oluyor zaman zaman. Ama çok başarılı olduğumu söyleyemem. Nasıl koklayacağını gösteriyorum, o tavşan oluyor. Çirkin olmayı değil de tavşan olmayı öğreterek hata yapmışım diyeceğim ama diyemiyorum. Çünkü tavşan olmasını seviyorum. Ama pamuğa gülsuyu, sirke, limon ve kokulu yağlar damlatarak koklatmayı deniyorum aklıma geldikçe. Kokladığının farkında olmasa da kokuları alıyordur mutlaka. Daha büyükler için çeşitli baharatlar da denenebilir. Zaman zaman meyveleri de koklatıyorum ama o burnuna değil ağzına götürdüğümü düşünüyor. Genelde kafayı çeviriyor. Çok nadir ağzını açıyor.


Bütün oynadığımız oyunlar, okuduğumuz kitaplar görme duyusuna zaten hitap etse de ona özel yaptığımız şeylerden de bahsetmek istiyorum biraz. Benim en sevdiğim bebek kartları. Bebeklere özel yapılmış görseller içeren kartlar. İlk aylar için siyah beyaz, sonrasında çok renkli. Bunlara bakarak, neyin ne olduğunu söyleyerek, belki birçok kez tekrar ederek zaman geçirmek Doruk'un çok hoşuna gidiyor. Ve öğrenmesine de oldukça yardımcı oluyor. Bir ikincisi renkleri gruplandırma. Renkli havuz toplarından aynı renk olanları ayırarak farklı bir yere koyma oyunu oynuyoruz mesela. Henüz tam anlamıyla gruplandıramamış olsak da renkleri tanımaya başladık artık. Bir de aynı nesnenin farklı resimlerini göstermeye çalışıyorum. Örneğin kediler. Birçok kedi türü var ve kedinin tek çeşit olduğunu düşünmemesi için çeşitlerini gösteriyorum gibi.

Duyma için pek bir şey yapmaya gerek yok sanırım. Zaten eline geçirdiği her şeyi yere atıyor ya da eline iki şey geçirirse birbirine tokuşturuyor. Ama yine de tencerelerden bateri yapıp tahta kaşıklarla çalıyoruz tabiki. Yaşına uygun oyuncak müzik aletleri ve sesli kitaplar da yardımcı oluyor bize.

Duyusal oyunların en güzel oynanacağı yer ise dışarısı. Evde kısıtlı imkanlarımızla yapabildiğimizi yapıyoruz ama kendimizi dışarı atar atmaz çimenlere, yapraklara, taşlara dokunuyoruz. Çiçekleri kokluyoruz. Nesnelerin resimlerini değil kendilerini görüyoruz. Kuş, kedi, köpek, araba seslerini duyuyoruz. Ve kesinlikle eve gitmek istemiyoruz.

İşte duyusal oyunlar. Düşününce ne kadar mantıklı olduğunu anlıyor insan. Konuşarak ve göstererek öğretiyoruz her şeyi. Duyma ve görme duyularını geliştirmek için çabalıyoruz. Ama bir şeyler eksik kalıyor. Dokunmayı, koklamayı da öğretmek gerekmiyor mu? Bütün duyularına dokunmak çok daha iyi olmaz mı?

10 Mart 2015 Salı

Bıldırcın Yumurtası


Bir yanda çocuğuna düzenli bıldırcın yumurtası verenler, bir yanda kesinlikle uzak duranlar... Ben iki uçtan uzak duran taraf olmayı seçmiştim aslında. Çünkü bıldırcın yumurtası yüksek protein içeriği nedeniyle bebeklerde gelişmemiş böbrekleri yorabiliyor. Hatta bir ara hiperaktiviteye neden olabildiğini bile duymuştum. İnsanın gözünün korkması için yeterli sebepler. Gel gelelim işler bizim için planladığımız gibi gitmedi. Çünkü Doruk yumurta yemiyor malesef. Omlet çeşitleri, krep, saçma sapan tarifler... Birçok şey denedim ama yediremedim hiçbirini. 


Doktor bıldırcın yumurtasını denememi istedi. Haftada iki tane bıldırcın yumurtası versem (fazlası değil) ihtiyacını karşılarmış. Ben de haftada iki kez köftesine katmaya başladım. Protein, demir, vitamin ve mineral içeriği çok yüksek, çok da besleyici.

Ama ben bu yazıyı bebeğinize bıldırcın yumurtası vermenizi tavsiye etmek için yazmıyorum kesinlikle. Eğer yumurta yiyorsa ihtiyacını oradan karşılaması en doğrusu. Ama yumurta yemiyorsa doktorunuza sorarak bıldırcın yumurtası verebilirsiniz. Pişirme şeklini de sormayı unutmayın. Çünkü bazı anneler bıldırcın yumurtasını çiğ içiriyormuş bebeklerine. Oysaki beyazını pişirmeden vermek çok tehlikeli. Kulaktan dolma bilgilerden uzak durun lütfen. Sevgiler.

5 Mart 2015 Perşembe

Peek-a-Boo! Ocean


Peek-a-Boo serisinde dört kitap var. Doruk içlerinden Ocean'ı seçti. Diğerlerinin rengarenk kapakları dururken mavi-beyaz seçen bir bebek. Evet, ben olsam bunu seçmezdim. O yüzden kitap tanıtımımıza mızmız bir giriş yapıyorum. Ama kitabı beğendim. Okyanus hayvanlarıyla birlikte beak, tail gibi kavramları da öğretiyor. Who'nun tam olarak ne olduğunu anlayamasa da bir soru kelimesi olduğunu anlıyor artık Doruk. Bilmiyorum anlamında şaşkın şaşkın kafasını sallıyor genelde. Okyanus hayvanları kapakçıkların altına gizlenmiş. Kapakçıkları kaldırıp buluyoruz onları. En sevdiğimse tabiki yırtılmayan sert sayfaları. Kitabı nereden aldığımıza gelince Kidsnook'tan almıştık.

3 Mart 2015 Salı

Elmalı Bebek Ekmeği

Malzemeler:

1 yumurta
1 bardak yoğurt
1/2 bardak zeytinyağı
1/2 bardak su
2,5 bardak tam buğday unu
3 adet Amasya elması suyu (1 bardaktan biraz fazla oluyor)
1 kaşık toz ceviz
1 kaşık toz fındık
1 çay kaşığı tarçın
1 paket karbonat

Karıştırıp 180 derecede yarım saate yakın pişirdim.

Oğluma Mektup

Ve bir cesaret...

"Özgecan'a tecavüz edildi, öldürüldü, yakıldı, nehre atıldı. İlk ya da son muydu? Hayır, bu ülkede her an her saniye bir kadına bir şeyler yapılıyor. Her haberde irkiliyorum, geriliyorum, daralıyorum ama ilk defa böylesine haykırmak istedim. Sen varsın çünkü. Cinsiyetin insan olsun istiyorum çünkü. Sustuklarımı bilmeni, kadını tanımanı istiyorum çünkü.

Evet, ben uyuyamıyorum ve yayınlayacağımdan hatta sana bile göstereceğimden emin olmadığım bu mektubu yazıyorum. Hayatıyla ilgili hatırladığı ilk anısı taciz olan bir kadın düşün. Ve o kadın senin annen olsun. Hiçbir şeyden haberi olmayan, taciz tecavüz kelimesini muhtemelen hiç duymamış olan 3-4 yaşlarında bir kız çocuğu. O zaman ne olduğunu anlamayan ama büyüdükçe farkına varan, utandığı için ailesine hatta hiç kimseye bahsedemeyen, güveni, özgüveni, bütün ilişkileri zedelenen bir 'insan', bir 'birey'. Kadına saygı duymayan, onun varlığını bile saymayan bir toplum düşün bir de. Sadece 5 yaşındayken mini etek giyiyor diye bir 'müslüman' tarafından cami önünde ıslatılan laf atılan minik kızı düşün, o zaman 'afkur köpek' diyebilmiş ama büyüdükçe bastırılmış bir çocuk. Bir de 5 yaşındaki kızın eteğine göz diken 'müslüman'larla dolu toplumu. 8-9 yaşında bir kız çocuğu düşün, sadece tayt giyiyor diye otobüste hatta sokakta onu ellemeye çalışan 'amca'ları bir de. 10 yaşlarında göğsü belli olmasın diye kamburlaşan, sonra hayatı boyunca duruş bozukluğu yaşayan bir çocuk düşün, o göğüslerden etkilenen ya da rahatsız olan 'insanları' bir de, sütünü emerek büyüdükleri göğüslere saygısı olmayanları. Rüzgarlı havalarda okul eteği giymekten nefret eden bir öğrenci düşün, o havada derdi uçan etek yakalamak olan muhtemelen sapık zihinli ebeveynler tarafından yetiştirilmekte olan erkekleri düşün bir de. Okul çıkışı karanlıkta evine giderken sokaktaki adamlardan tedirgin olan 17 yaşındaki kızı ve o kızı arkasından koşuyormuş gibi yaparak korkudan öldüren ve bununla çok eğlenen 'adam'ları. Üzerinde durak adı yazmayan taksilere binmeyen, binerken plakasını kaydeden, taksiden indiğinde binaya girene kadar bekler misiniz diyen, boş hatta içinde kadın olmayan toplu taşıma araçlarına binmekten korkan, yanına oturan adamların yayılarak bacaklarını değdirmesinden usanan, tıklım tıkış araçlarda arkasına yanına kadın denk getirmeye çalışan, karanlıkta karşılaştığı her adama potansiyel sapık gözüyle bakan, bakmak zorunda bırakılan, yalnız olduğu anlaşılmasın diye kalabalık grupların yakınından yürümeye çalışan, çocuk yaşta evlendirilen, kocası babası dıdısı tarafından sürekli dövülen, sövülen, taciz edilen, tecavüz edilip öldürülen, namus meselesi yüzünden ailesi tarafından ya da sözüm ona aşk yüzünden bir 'adam' tarafından katledilen kızlarla kadınlarla dolu bir toplum düşün.

O kadın senin annen, senin arkadaşın, kardeşin ve sen de artık o toplumun bir bireyisin. Hoşgeldin bebeğim. Ben seni yetiştirecek olan kadın, daha sen karnımdayken seni birey olarak kabul ettim ve düşüncelerine saygı duymaya karar verdim. Seni elimden geldiğince 'adam' gibi, sevgiyi saygıyı hoşgörüyü bilen bir 'birey' olarak yetiştirmeye çalışacağım. Peki ya sen benden bağımsız bir birey olarak toplumun hangi tarafında yer alacaksın? İşte annenin, tanıdığın ve tanımadığın kadınların hikayesi böyle, hatta bundan çok daha fazlası. Bunları hiçbir zaman unutma! Kalbin bugünkü gibi temiz kalsın ve o kalbin olduğu taraftan sakın ayrılma. Yarın kim olacağını bilmiyorum bebeğim ama sana güveniyorum, inanıyorum. Yarın da teşekkür edeceğim, gurur duyacağım bir adam olacaksın."