23 Ağustos 2017 Çarşamba

Bir Garip Yönlendirme Meselesi

Doğru yönlendirilmemişlik sendromuyla yetişkinliklerinde bile yönlendirilmeyi bekleyen insanlar var. Hem de beklediğini farketmeden. Mesela bu insanlardan biri de benim. Kimsenin beni yönlendirmesine izin vermesem de içimde bir yerlerde yönlendirilmeyi bekliyorum. Belki çok geç, belki değil bilmiyorum ama yolumu bulmak için itilmeye ihtiyacım var, hissediyorum.

Doruk yetişkinliğinde böyle hissetsin istemiyorum. O yüzden çok dikkatli inceliyorum oğlumu. Ona sunacaklarım çok kıymetli biliyorum. Çünkü hayat çoğu zaman bize sunulandan ibarettir. Ya da biz öyle sanırız. Ona sunacağım ilk şey sunduklarımın çok kısıtlı olduğunu anlamasını sağlamak olacak. Oturup Truman Show'u izleyeceğiz birlikte bir gün ve diyeceğim ki: 

"Bize sunulan dünyanın gerçekliğini kabul ederiz. Sana sunabildiğim hayat bu. Kendimce, mümkün olduğunca renklendirmeye çalışsam da sandığın gibi hayat bundan ibaret değil."

Çünkü hayat bundan ibaret değil ve birisi bunu açık açık söylemezse farkına varması çok zor. Çoğu insan bunu keşfedemeden yaşıyor ve ölüyor. Bunu bilmesi cepte olacak.

Sonra onu keşfedebildiğim kadarıyla yönlendireceğim. Keşfedebildiğim kadarıyla diyorum çünkü insanı kendinden başkası keşfedemez bence. Henüz çok küçük biliyorum, zamanla değişebilir biliyorum ama gözüm üzerinde görmeye, anlamaya, tanımaya çalışıyorum oğlumu. Mesela top oynamayı hiç sevmiyor, spora yönlendireceğim diye basketbola, voleybola göndermemeliyim biliyorum. Resim yapmayı, şarkı söylemeyi seviyor mesela. Sözü ve müziği kendine ait şarkısı bile var :) Zaman ne gösterecek bilemem tabi ama şu an gördüğüm sanata yönlendirmenin doğru olabileceği.

Çocuğu sınıflandırmak kulağa çok büyük bir hata gibi geliyor, öyle değil mi? Oysa ebeveynlerin, öğretmenlerin her zaman yaptığı şey bu. Çocukları sayısalcı, sözelci diye sınıflandırmak. Mesela ben. İnşaat mühendisi oldum. Çünkü sayısalcıydım. Yani bana öylesin dediler ve bana sunulanı kabul ettim. Aklıma başka türlüsü gelmedi. Sadece yönlendirilebilir bir çocuktum. Kendimi çok uzun, çok çok uzun süre sayısalcı sandım. Halbuki matematik ve fen derslerinin iyi olması sayısalcı olmanı gerektirmiyor. Başka konularda daha iyi olabilirsin ve o şeyi daha çok sevebilirsin. Küçük ve kısıtlı imkanları olan bir yerde büyüdüğüm için biraz belki ama yönlendirilme sorunsalı yüzünden daha çok.. kendimi keşfedemedim. Hala keşfetmeye çabalıyorum. Tek bildiğim, ben kesinlikle sayısalcı değilim.

Şimdi bunu bile bile aynı hataya düşemem, düşmemeliyim. Mühendis anne ve babanın çocuğunun matematiği muhtemelen iyi olacaktır. Kendi kendine toplama yapmaya başladı bile. Ve ben biliyorum ki bu hiçbir şey demek değil ya da çok şey demek. Yapmam gereken tek yönlü karar vermemek ve diğer işaretleri gözlemlemek. En doğrusunu anlamaya çalışıp ona göre yönlendirmek ve kulağına "Senin için doğrusu bu olabilir ama olmayabilir de,  daha çok şey denemeye devam etmelisin ve en doğrusunu bulmalısın." diye fısıldamak. Belki içinde çılgın bir mobilyacı vardır ya da ne bileyim kasabada yaşamayı kentte olmaya tercih edecek çok mutlu bir çiftçi olacaktır.

Benim hiç aklıma gelmeyen, hatta hiç bilmediğim bir şey onun doğrusu, onun mutluluğu olabilir. Bunun farkındayım ve oğlumu bunu farketmesi için yönlendireceğim.

Bir de okul konusu var ki akla zarar. Henüz okul araştırmasına girmemiş olsam da etraftan bir kulak dolgunluğum var. Okulları genel olarak ikiye ayırabiliriz diye düşünüyorum: Sınav odaklı okullar ve sanat, spor, atölye gibi etkinliklere ağırlık veren çocuk odaklı okullar. Ben kuşkusuz çocuk odaklı bir okul seçeceğim. Sınav başarısı arka planda benim için. Ama ya sınavlarda başarılı olamazsa ve başarılı olamadığı için mutsuz olursa? Böyle olmaması için oğlumu çok iyi tanımam gerekiyor. Ve yanlış yönlendirmiş olma ihtimalimi göz ardı etmemem gerekiyor. Hayat benim sana gösterdiğim, sağladığım bir şey değil diye bağırmalıyım. Senin bulacağın, evirip çevireceğin, değiştirebileceğin elastik bir şey diye haykırmalıyım.

Öyle çünkü.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder