18 Mart 2019 Pazartesi

Şu Kimyasal Meselesi

Parfüm, deterjan, temizlik malzemeleri, araba kokuları... Alerjik bünyem nedeniyle her zaman rahatsız ettiler beni aslında. Ama kimyasal maruziyetimi azaltmaya başladığımda yirmili yaşlarımın ortasındaydım. Ciddi oranda azaltmam ise hamileliğimde oldu. Son bir yıldır ise kimyasalı neredeyse tamamen çıkarttım hayatımdan. Neredeyse tamamen diyorum, çünkü tamamen çıkartmamız mümkün değil ve bence gerekmiyor da. Birincisi vücudumuz zaten kendi ürettiğimiz biyokimyasallarla dolu. Biz de kimyasalız yani. İkincisi bazı zararlı kimyasallar doğru dozlarda bir araya geldiğinde zararsız hale gelebiliyor (sabun gibi). Ve üçüncüsü bedenimizin tolore edebildiği kadar kimyasal almakta problem yok aslında, sorun o sınırı aştığımızda başlıyor. Önemli olan sonuçta vücudumuzda toksik kalıp kalmaması. Bu nedenle satın almayı bıraktığım kimyasallardan zararlı kimyasallar olarak söz edeceğim. Karbonatın da bir kimyasal olduğunu düşünürsek kimyasal konusunda obsesif hissetmek çok anlamlı gelmiyor bana.

Zararlı kimyasalları neden bıraktım? Evet, önce oğlumun sağlığı sonra kendi sağlığım için. Bu kadar mı peki? Hayır. Her ne kadar görmezden gelsek de hepimizin sağlığından çok daha önemli bir şey var aslında. O da doğanın sağlığı. Evde kullandığımız kimyasallarla kendimizden öte tüm dünyayı zehirlediğimizin farkına varmamız gerekiyor önce. Çamaşır için, bulaşık için kullandığımız deterjanlar giderlerden akıp giderek doğadan izole bir yerlerde saklanmıyor. Temizlik için klozete döktüğümüz çamaşır suyu sifona bastığımızda atomlarına parçalanarak yok olmuyor. Kullandığımız şampuan, duş jeli, el yıkama jeli, diş macunu bize yapışıp kalmıyor. Çok azı bize, hemen hepsi doğaya karışıyor. Hepsi yer altı sularına dönüşüyor. Doğayı zehirlemekle kalmıyoruz, doğadaki bütün canlıları da zehirliyoruz. Sonra bu zehirlediğimiz canlıların bir kısmını, bu kimyasal dolu atık suların kirlettiği doğada yetişen bitkileri, sebze ve meyveleri, o doğada beslenen, yaşayan hayvanları da yiyoruz hatta. Yine sonunda hem doğayı hem kendimizi zehirlemiş oluyoruz. Ve bu döngü hiç değişmiyor. Ama döngüdeki zehir miktarı her geçen gün giderek artıyor. Yani kullandığım kimyasal oranını hem ev haklının vücudunun tolore edebildiği hem de doğanın tolore edebildiği oranlara çekebilmek adına eve giren ve çıkan kimyasalları hassas bir özenle sorgulamaya başladım.

Artık çamaşır ve bulaşık deterjanlarımı, cif, temizlik sıvısı, sıvı sabun, şampuan ve diş macunumu kendim yapıyorum. İnternette bin tane tarif var, deneyerek herkes kendine uygun tarifleri bulabilir. Ben en basitlerini uyguluyorum genelde. Sürekli bir arayış içinde değilim yani. Bir tarif işe yaradıysa ikincisini denemiyorum. Evime giren kimyasallar çamaşır sodası, karbonat, boraks (sadece beyaz çamaşır deterjanında kullanıyorum), limon tuzu, oksijenli su, arap sabunu ve sabun. Bunlara ilaveten sirke, tuz, çivit tozu, zeytinyağı, hindistan cevizi yağı ve birkaç şişe aromaterapi yağıyla ev ve kişisel temizliğimizi gayet yeterli bir şekilde yapabiliyoruz.

Kimyasal konusunda kişisel bakım da önemli bir yerde duruyor tabi. İyi hissetmek için bakım ve makyaja karşı olmasam da bireysel olarak pek ilgi alanıma giren bir konu değil. Kendimi bildim bileli kullandığım 2-3 makyaj malzemem vardı ve onlar da düğünden düğüne kullanılırdı. Hamileliğimden beri içeriğini anlamadığım hiçbir ürünü eve sokmuyorum. Kutu kutu kremlerim yok. Göz kalemi, rimel, kapatıcı, güvenilir küçük üreticilerden temin ettiğim ya da evde bal mumu, zeytinyağı gibi doğal malzemelerle yaptığım krem ve deodorant dışında hiçbir bakım ürünüm yok. Çünkü fazlasına ihtiyacım da yok. Bu bakış açısını kazanmamda son birkaç senedir uygulamaya çalıştığım minimal yaşam tarzı da çok etkili oldu diyebilirim. İhtiyacımdan fazlasını almadığımda hatta mümkünse hiç almadığımda zehir de almamış oluyorum.

Ben doğal yaşam bloggerı değilim. Zaten doğal kelimesi de artık her yerde karşımıza çıktığı için çok itici geliyor bana. Doğal denen her şeyin doğal olmadığını biliyorum. Ben hatta blogger bile değilim. Burayı bana ait bir kutu gibi görüyorum, içimi döküyorum bazen, o kadar. Kimseye bir şey öğretme gibi bir derdim yok, birilerine öğretecek kadar da bilmiyorum zaten. Kendi arayışımdayım, kendi yolumdayım. Ama bu yazıyı birilerine bir şey öğretmek için yazıyorum, evet. Kullandığım ürün zararlıysa bana zararlı bakış açısını çok ama çok bencil buluyorum. O ürün hepimize zarar veriyor ve artık herkesin bunu anlaması gerekiyor.

..Esin..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder