22 Haziran 2016 Çarşamba

Sade Olsun Lütfen

Descartes ne demiş? "Karmaşık şeylerin güzel olduğunu düşünmek insanların ortak yanlışıdır."

En sevdiğim sözlerden biridir. Karakter olarak oldukça sade bir insan sayılabilirim. Makyaj yapmam. Abartılı giyinmem. Fazla eşyaya katlanamam. Tüketim insanı olmadım hiç, alışveriş çılgını da. Şaşaalı hiçbir şeyi sevmem. Şık yerleri değil salaş olanları tercih ederim. Sıkıştırılmış, dolu doludan ziyade dolup taşan tatilleri değil de yavaşlatılmış tatilleri severim. Kalabalıktansa kendimle kalmayı isterim. Düşünce kirliliğine ise hiç tahammülüm yoktur, beynim çok konuşursa hemen uyur sustururum.

Kısacası tam olarak sade, minimalist çizgide durmasam da çok yakınında takıldığımı düşünmüşümdür hep.

Geçenlerde bir kitap okudum. Ve o çizgiye yakın durmamın aslında yeterli olmadığını anladım. Oğlum için çizginin tam üstüne çıkmalıymışım, buna bütün kalbimle ve mantığımla inandım. Neyseki sadelik huyum olduğundan zaten kendiliğinden belli bir aşama kaydetmişim ve işim çok da zor olmayacak sanırım.

Daha Sade Bir Hayat... Kitabı alıp tanıdığım bütün annelere göndereyim dedim önce. Sonra baktım ki büyümüşüz, listede çok anne var, vazgeçtim :) Yazayım dedim, herkes kendi alsın. Sadece anneler değil tabi, babalar da okusun.

Kitap adından da anlaşıldığı üzere çocuğun hayatını sadeleştirmenin önemini anlatıyor. Önemini anlatmakla kalmıyor, yöntemlerini de anlaşılır bir dille sıralıyor.

Çocuğumuzun hayatını neden sadeleştirmemiz gerekiyor? Kısaca bahsedeyim. Çünkü çok fazla şey (oyuncak, etkinlik, seçenek, bilgi, hız, ekran, kıyafet, kitap, hatta insan bile...) çocuklarda büyük bir stres yaratıyor. Çocukluk hızını yetişkin yaşam hızına uydurmak çok büyük bir haksızlık. Çocuk böyle bir karmaşanın içinde kendini olduğu gibi keşfedemiyor. Bizim ebeveynler olarak onlara, çocukluklarını yaşayabilecekleri zamanı ve mekanı sağlamamız gerekiyor. Bunun için de tek yapmamız gereken, hayatlarını sadeleştirmek.

Kitapta sadeleştirmeye ilk olarak bizi zorlamayacak şeylerden başlamamız tavsiye ediliyor. Mesela oyuncaklar başlangıç için iyi bir seçim diyor. Daha o bölümü okurken uyguladım ben bu sadeleştirmeyi. Zaten ortalıkta çok fazla oyuncak olmuyordu. Birini çıkarınca birini kesin kaldırıyordum ama bütün oyuncaklar Doruk'un bildiği ya da ulaşabildiği yerdeydi. Doruk uyuyunca oyuncaklarının yüzde seksenini kocaman bir koliye koyup kaldırdım. Saklamak istemediklerimi de verdim. Geriye kalanlardan 4-5 tanesini oyun odasında bıraktım. Diğerlerini arada değiştirmek için ulaşılabilir bir yere kaldırdım. Kitapta kaldırılacak ve kaldırılmayacak oyuncakları detaylı olarak anlatıyor ama aklımda kalan çocuğun değer verdiği oyuncakları, yapı oyuncaklarını ve sanat malzemelerini bırakmak gerektiği. Kaldırmadığım oyuncaklar şunlardı: Kepçe ve arabalarından kalabalık olmayacak ama oyun kurmaya yetecek bir azınlık, legolar, marangoz sehpası, müzik aletleri, bir iki peluş, mutfak, dinozor ve hayvanlardan oluşan minyatür oyuncaklar. Bunların bir kısmını odada bıraktım, diğerlerini dolaba kaldırdım. Ve Doruk'un günler sonra aradığı tek şey kıymetli dinozorları oldu ki onları da zaten en değerli oyuncaklarından olduğu için kaldırmamıştım. Başka bir şeyi kaldırıp onları çıkardım. Ben hiçbir zaman oyuncak dağına izin vermediğim halde kısmen yaşanan bu oyuncak azalması ne işe yaradı biliyor musunuz? Kendi kendine oyun kurup oynama süresi uzadı. Çocuğunuzun odasında minik bir dağ varsa kaldırın. Farkı görünce zaten kitabı okumak isteyeceksiniz.

Oyuncaklardan sonra sıra kitaplara geldi. Kitap sever bir annenin oğlunun haliyle yüz belki daha fazla kitabı olmuş ben farketmeden. Kitapları zaten ulaşamayacağı bir yerde saklıyordum. Her gün 5-6 kitap okuyorduk ve bu kitapları haftalık değiştiriyordum. Kitaplarını düzenleyip yerini değiştirdim. Artık kitapların yerini bilmiyor. Okuduğumuz kitap sayısını dörde düşürdüm, niyetim yavaş yavaş üçe inmek. Ve kitap seçimine özellikle dikkat etmeye başladım. Yoğun bilgi yüklemesi olmaması için bir bazen iki kitabı uzun hikayeli seçiyorum, diğerleri görsel ağırlıklı oluyor.

Kıyafete gelince zaten hiç ihtiyacından fazlasını almadım, hatıra sakladığım bir iki parça dışında küçüleni hemen veriyorum. Arada bir 'bunu mu bunu mu giymek istersin' diye sorsam da çoğu zaman seçenek sunmuyorum. Eh erkek çocuk rahatlığı da var, kabul ediyorum.

Kitap sadeleştirmeyle ilgili diğer bir aşama olarak ritmi anlatıyor uzun uzun. Çocuklar belli bir düzene, bir ritme sahip oldukları zaman kendilerini güvende hissediyorlar ve çocukluğunu kontrol etme çabasıyla harcamak yerine oyun ve keşfe odaklanabiliyorlar. Mesela ailecek yenilecek akşam yemeğinin ne kadar önemli olduğunu vurguluyor. Düzenin sağlanamadığı durumlarda da çocuğu önceden bilgilendirmenin gerekli olduğunu anlatıyor. Neyle karşılacağını bilmeyen çocuk, kontrolü ele geçirmeye çalışıyor ve evin küçük müdürünü oynayabiliyor. İş ve trafik hesaba katıldığında düzen biraz zor gibi gelebilir. Ama olabilecek çözüm önerileri üretilebiliyor mutlaka. Mesela Doruk annesi açısından şanslı bu konuda. Her akşam ve her hafta sonu birlikteyiz, net. Yemeklerimiz, hayatımız şimdilik düzenli gidiyor. Babasının ise çalışan olarak gösterdiği müthiş planlamayı oğlu için özel hayatına da uygulaması gerekiyor. Kitabı okumasını istedim, belki bunun ne kadar önemli olduğunu anlar okuduğu zaman.

En sevdiğim bölüm ise planlanmış aktivitelerle ilgili olanı. Doruk o kadar büyümedi henüz ama etrafa baktığım zaman çocukların neredeyse bizden daha yoğun olduğunu görüyorum. Biz ebeveynler müthiş bir yarış içindeyiz ve çocuklarımız da yarış atlarımız olmuş ne yazıkki. Neyseki hırsları ve egosu yerin dibinden çıkamamış bir insan olarak anneliğimde de yarışa giremedim. Oldum olası sınavlardan, yarışlardan nefret ettim ve hep kaçtım kendi yöntemlerimle. Doruk için de kaçacağım. Yani Doruk her gün bir kursa, bir derse katılmayacak, çılgınlar gibi derse boğulmayacak. Kendi isterse sabote edeceğim, edemezsem sınırlar koyacağım. Bakalım. Yanlış anlaşılmak istemem, hiç göndermeyeceğim demiyorum ama katıldığı etkinliklerin yanında boş zamanı olmasına dikkat edeceğim. Bu neden önemli biliyor musunuz? Çocuklar kendilerini kurslarda bulamazlar. Boş zamanlarında hayal kurarak, oyun oynayarak bulurlar. Canları sıkıldığında kendi yatkınlıklarını ve yeteneklerini keşfederler. Ve bu boş zamanlarda keşfettikleri özellikleri sonsuza kadar ceplerinde kalır. Çocukların üzerindeki baskıyı kaldırmak için de dolu dolu geçen günlerin sakin geçecek günlerle dengelenmesi gerekiyor zaten.

Belki en zor olanı fakat en gereklisi ise yetişkin hayatını filtrelemek. Ekranları, çocukları aşan konuları kısıtlamak. Daha az konuşmak, daha çok dinlemek. Ekran hep kısıtlıydı bizde zaten ama okuduktan sonra daha da azalttım. Ben zaten televizyon izlemem. Bazen Doruk'la film izliyoruz sadece. Ama kesin birlikte izliyoruz. Nemo mesela, en sevdiğimiz. Babası da o uyuduktan sonra izliyor izleyecekse. Bazen dışarı çıktığımızda durması için telefondan video izletiyorduk ama onu da bıraktım, sadece puzzle oynamasına izin veriyorum, o da kısıtlı. Çocuk sen oturmak istiyorsun diye oturmak zorunda değil. Çocuk bu, kuduracak. Kabul ettim. Oturmuyorsa oturmuyorum. Daha az konuşup daha çok dinledim hep ve bunun ne kadar doğru olduğunu biliyorum şimdi. Çocuğu ilgilendirmeyen şeyleri mümkün olduğunca onun yanında konuşmamak gerekiyor bir de. Yaşı küçük olduğu halde sırf anlayabiliyor diye yoğun bilgiye de boğmamak gerekiyor. Bu daha başarılı olmasından ziyade daha stresli olmasına neden oluyor çünkü.

Ve aslında sadece çocuklar için değil kendimiz için de sadeleştirmeliyiz hayatı. Kitabı okurken kendimi de düşündüm. Biraz sadelik yetmiyormuş bana. Çok sade olmalıymışım. Sadece sade olmalıymışım hatta. Benim öyle olmam da yetmiyormuş sanki. Herkesi sadeleştirmeliymişim hayatımdaki. Böyle hissediyorum. Sade olunca her şey daha güzel çünkü.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder