7 Eylül 2016 Çarşamba

Aidiyet Sorunsalım

Oldum olası kendimi bir yere, bir şeye ait hissedemedim. Ve yıllar sonra öğrendim ki insanın en büyük ihtiyacı aidiyet hissiymiş. Ben söylemiyorum, bilim adamları söylüyor. Bütün hayallerin gerçek olsa da, kusursuz, sorunsuz bir hayat yaşasan da mutlu olamazmışsın kendini ait hissetmiyorsan. Evet, her şey mükemmel giderken bile dolu dolu mutlu olamadım hiç. Hep bir melankoli vardı üzerimde. Ta ki…

Doruk’la tanışana kadar. Yo yo, kendimi Doruk’a ait hissetmiyorum tabiki. Bu benim için de onun için de çok kötü bir şey olurdu herhalde. Birbirimize ait olmadığımız kesin ve zaten konu sahiplikle ilgili de değil. Bir yere, bir şeye, hatta bir ana ait hissetmekten bahsediyorum, benim için anlatması o kadar zor ki. Bilmediğim, hissedemediğim bir şeydi çünkü. Tersini anlatmayı deneyebilirim belki.

Yaşadığım hiçbir eve ait hissetmedim. Ana ocağı, öğrenci evi, aile kurmayı denediğim ev, kurduğumu düşündüğüm ev. Her gün bir otele gidiyormuşum gibi yaşadım, yaşıyorum. Hiçbir şehre ait olmadım, yaşamayı sevmediğim şehirler var ama özellikle sevdiğim bir şehir yok. Bir insana, bir gruba ait olamadım. Kendime bile. Ailemle, sevdiklerimle, anlaştığım insanlarla, arkadaşlarımla, istisnasız tanıdığım, yolumun bir şekilde kesiştiği her insanla birlikteyken veya uzakken ve hatta bir şeyler paylaşıyorken bile hep yalnız hissettim. Buna kırılacak, gücenecek insanlar olabilir. Ama böyle ve bu elimde olan bir şey değil. İstediğim bir şey hiç değil. Yaşadığım hiçbir anla, hiçbir anıyla özdeşleşemedim. Hep dışarıdan baktım, sanki başka birisi yaşıyormuş da ben seyirciymişim gibi. 

Hayatımda ilk defa çemberin içindeyim. İlk defa bir şeye, bir duyguya, hem de zorlayıcı bir sorumluluk duygusuna ait hissediyorum. Annelik. 

Yanlış anlaşılma olmasın. Anneliğin ne kadar mükemmel olduğunu anlatmaya çalışmıyorum. Mükemmel mi değil mi bilmiyorum da. Önemi de yok aslında. Doruk bana ihtiyaç duyduğu sürece, belki de çok kısa bir süre, ben bu duyguya ait hissedeceğim. Ne kadar sürerse sürsün bunun için minnettarım. Evet, oğluma teşekkür ediyorum bunun için. Her şeye inat dünyaya gelmeyi seçtiği için, direndiği için.

Hayattan çok fazla şey istiyoruz, bekliyoruz (bunun yanlış olduğunu söylemiyorum, istemeden olmuyor) ama aslında bizi mutlu eden şeyler düşündüğümüzden çok daha basit, küçük. Ait hissetmeye başladığımdan beri hissederek yaşıyorum. Ve bu en büyük mutluluk bence. Çemberin içinde olmak yani.

Sevgiler,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder